Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Son Sesleniş

Esrarlı gözlerinde bir şehir görüyorum, Hafif hüzünle dolu sokakları. Zamanın yorgunluğunu üstlenmiş, Yıllanmış şarap tadında bir his veren, Bir şehir görüyorum ne uzakta ne de yakında. Zamanın hızına yetişemeyen bir saat gibi, Arada bozuluyor mutluluk insanda. Ufak taşların doldurduğu sahilde, Yürüyorlar en büyük düşmanları zamanın, Yıllar geçtikçe buruşan tenleriyle, Çirkinlik katan varlıklar süslüyor sokakları. Ne uzakta ne de yakında olan şehirde. Hayvanlar avlanıyor iyot kokulu sularda, Bir döngü içinde hareket ediyorlar. Yaşamlarının yorgunluğu yok adeta. Sefiller gibi değiler ve olamazlar, Ta ki düzeni bozana kadar, Saati bozuk dünyada. Keskin bir koku yayılıyor sokaklardan, Acı bir sesle bütünleşiyor yavaşça, Bir zümrütün eskimesi ve hatta lanetlenmesi gibi. Lanetlenmiş bir şehir görüyorum. Zamanla mücadele etmiş ve kaybetmiş, Şimdi ise yalnızlıkla beraber bir adada, Yamyamlarla kalmak zorunda. Ey şehir, duy sesimi!  Senin ızdırabın bizi incitiyor, Gecenin parlak güzelliğin...
En son yayınlar

Raşid'in Günlüğünden - Mutluluk Neydi?

  Tamam, önceki yazının biraz ağır olmasını kabul ediyorum. Daha kendimi sizlere tanıtmadan direk siz değerli okuyuculara sanki biraz saygısızlık yapmış oldum. Ama benim doğam böyle, biraz sinirli ve dertli. Ayrıca değinmek isterim ki size "değerli" okuyucu diyorum çünkü geçen yazıdan sonra buraya geldiniz. Demek ki siz de benim gibi bir şeyler hissetmişsiniz. Şimdi kendimi tanıtmaya geçeyim. Ben Raşid Kemal. Sizlerin bugüne kadar okuduğunuz Sertaç'ın samimi bir dostuyum. Beraber çokça zaman geçiririz. Dertlerimiz ve dertleriniz hakkında konuşur, eleştiriler yapar, bolca sohbet ederiz. Biz kalp ve beyin gibiyiz. Sertaç anladığınız üzere daha çok böyle benim pek anlamadığım (daha doğrusu önemsemediğim) aşk, mutluluk, ölüm vb. soyut kavramlar üzerinden şiirler, hikayeler yazar. Arada da sohbetlerimizde konuştuğumuz kitapların ve konuların yorumlarını yazar. Yani anlayacağınız geçen yazıya kadar bu sitede hiçbir yazım olmasa da ben hep arka planda vardım. Her neyse kendime d...

Raşid'in Günlüğünden - Bakmak ve Görmek

Bakmak ve görmek... Kulağa aynı eylemler gibi gelse de aslında birbirinden çok zıt iki kelimedir. Herkes bakar ama herkes göremez. Aslında göremez demek de yanlıştır, görmek istemez. Her gün sosyal medyada veya başka bir iletişim aracında buna benzer cümleler geçer: "Etrafımızdaki yoksulluğu görmüyorlar mı?". Bu ve buna benzer cümleler aslında çok değerlidir ancak yanlış kişiler yani bizler tarafından söylenmektedir. Şimdi birkaç itiraz yükselir, "Ne alaka ben her şeyin farkındayım!" diyenler çıkar etrafta. Kusura bakmayın da neyin farkındasınız? Yoksulluk ile ilgili paylaşımlar yapıyorsunuz ama bir yoksul gelip sizden yardım istediğinde kafanızı çeviriyorsunuz. Şiddete karşıyız diyorsunuz ama mesele bir futbol maçı olunca şiddete eğiliminin en yüksek noktasında oluyorsunuz. "Hayat zor be!" diyorsunuz ama partiler, rakılar, biralar ve binbir türlü eğlence ile yaşıyorsunuz, vakit öldürüyorsunuz. İnsanlar para kazanmak için canlarını verirken o kuru ağızları...

Demiryolu Hikayecileri ile Bahis’in Birbiriyle Karşılaştırılması

  Bu yazıda Oğuz Atay’ın “Demiryolu hikayecileri - bir rüya” adlı hikayesiyle Anton Çehov’un “Bahis” adlı hikayesini karşılaştırıp benzerliklerini, farklılıklarını, belli temalar ile bağlantılarını anlatacağım.   İlk olarak yazının daha iyi anlaşılması için iki öykünün özelliklerinden bahsetmem gerekmektedir. Oğuz Atay’ın öyküsünde aslında bir ana karakter vardır ama diğer karakterlerin (genç kız, istasyon amiri ve benzeri) de öyküdeki yeri önemlidir. Öykü, ana karakterimiz olan bir adamın, genç bir kızın ve bir yahudinin dağların civarında olan bir istasyonda hikaye yazarak geçinmelerini anlatır. Ancak hikayeyi ana karakterimizin gözünden okuduğumuz için daha çok onun düşüncelerini ve yaşadıklarını okuyoruz. Ana karakterimiz hikaye boyunca yaşamak için yazdığı hikayeleri satmaya çalışırken ruhsal olarak bir değişkenlik göstermektedir. Anlaşılmamak, aşk, yalnızlık, umutsuzluk ve benzeri duygular karakterimizi hikaye boyunca sarmaktadır.   Oğuz Atay’ın hikayesini...

Vazgeçiyorum

Karanlık içinde bir gölgeyim adeta, Gözükmem o kadar imkansız ki, Keman tellerinde kaybolan notalar bile Daha bellidir şeytanın elinde. Ufak ufak sesler çıkıyor, Hafifçe bir ışık süzmesi, İçeriye dalıyor ikili takım. Ta ki gözlerimi kapayıncaya dek. Son ritüelimdir bu, Bırakmam gerekiyor düşünmeyi, Çünkü zarar veriyor bedenime, Kalbime ve aşkıma ve hatta kaderime. O yüzdendir ki son yazım olsun istiyorum. Ama nasıl keman sesi gitmiyorsa bu diyardan, Benim yazılarımda gitmeyeceğinden, Vazgeçiyorum ve yazıyorum, Aklımdan geçenleri.  - Sertaç Bahadır Afşari

Bir Garip Hikmetli Mektup

  Dalgaların birbiriyle ağır mücadele verdiği yerde, Bir fani gelir Dünya'nın karmaşasının içine. Soğuk ile sıcağı, ölüm ile yaşamı tatmış ve tadacak olan, Dünya on kere de dönse özgürce etrafında uçamayacak, Bir insan kulu geldi Dünyaya. Hafifçe dalgalanan bayrağın altında, Duvarları, Uludağ'a ulaşan bir kalede, İlim, irfan ve sanat doğdu bir faninin içinde. Ama bu doğum, her zamanki gibi, ölümü de getirdi. Hak, adalet, eşitlik ve en önemlisi, Umudun ölümü oldu çorak topraklarda. Yıllar geçtikçe kış geldi faninin yüzüne, Buruşmuş hatları arasında kar tanecikleri, Dolaşıyor istemsizce. Yüzü kızarıyor soğuktan fikirleri, düşünceleri gibi, Ölümün pençeleri yavaştan okşuyor kar beyazı saçlarını. Ama faninin gözlerinde her şeye rağmen, Aynı zeytin fidanları gibi bir çocuksuluk, Topraktaki karınca gibi bir azim, Ve de çocukların geleceği gibi bi umut var hala. Ama dostlar unutmayın, Dünyadaki karanlıkla umudun savaşına karşı, Haksız ile haklının mücadelesine karşı, Benim, sizin ve o...

Perdenin Ardı

Perdelerimin ardında, Güneş doğuyor ufaktan. Bir grup fani yürüyor,  Sırayla, adetle, uyumla. Perde kapanıyor umutsuzlukla. Bir yoğunluk var hissediyorum, Çoraklardan gelen bir endişe. Ateşler içinde kara toprak, Tıka basa marketler, pazarlar, Ama kime göre neye göre. Perdelerimizi açmak verir, Ölüm gibi korku hissini. Donsuz ama zengin kral, Kapımıza gelecekmiş gibi de, Gülünç ve tuhaftır. Perdenin kokusunu alır, Sevdalımın al defteri. Şarkılar bir bütün olur, Perdemin etrafında sırayla. Hissediyorum olacak hissediyorum, Al yanaklı sevgilim varacak, Çorak, kara topraklarıma. Ve zengin, donsuz kralım, egom, Ve onun samimi olan arkadaşları, akıl ve göz, Teslim olacak sonunda, Al kalbimizden çıkacak, Bir hareketle. Kaybettiğini anladığı vakit, Elinden geleni ardına koymayacak.  Ve ayrıca, Başlayacak nabzı, Hızlı hızlı atmaya. Ama eninde sonunda, O perde açılacak, Tüm seyirciler gülecek, Onların, Donsuz Kral ve arkadaşlarının, Komik ama acınası yüzlerine.  Bizdeki korku ve a...